28 Ekim 2011 Cuma

Aşırı Şişmanlık (Obezite),Şişman Olmak, Yemek Yemeden Duramıyorum, Su İçsem Kilo Alıyorum Diyenler,

Kişinin vücudunda özellikle aşırı yağ birikimi sonucunda olması gereken ideal ağırlık sınırının üzerinde ağırlığa sahip olmasıdır. Yağ oranının erkeklerde %25’i, kadınlarda ise %30-35’i aşması durumunda şişmanlıktan bahsedilebilir. Vücut kitle indeksi (VKİ), obeziteyi saptamak için en sık kullanılan ölçümdür. Vücut ağırlığının (kg cinsinden) metre cinsinden boyun karesine bölünmesi (m2) ile bulunur ve birimi (kg/ m2)’dir. VKİ 24.9’dan küçük ise saglikli, 25–29.9 arasında ise Hafif fazla kilolu, 30–34.9 ise aşırı kilolu (evre 1 şişmanlık), 35–39.9 ise şiddetli fazla kilolu (evre 2 şişmanlık), 40 ve üstü ise çok şiddetli veya ölümcül obez (evre 3 şişmanlık=morbid) denilmektedir.

VKİ 18.5 kg/m2’nin altında ise kilo azlığı (zayıflık=asteni) söz konusudur.

VKİ kadar önemli bir diğer gösterge de Bel Çevresidir. Bel çevresi arttıkça kalp hastalığına yakalanma riski artar. Bel çevresi erkekte 102 cm kadında da 88 cm’den fazla ise, kalp hastalığına yakalanma riski yüksek ihtimaldir. Yine bel çevresi ne olursa olsun VKİ 35 kg/ m2’den fazla ise kalp hastalığı riski yüksektir.

Nedeni tam olarak açığa çıkarılamamasına rağmen, fazla ağırlık oluşumunda ebeveynlerden alınan genetik miras, yakılandan fazla gıda alımı ve hareketsizlik başroldedir. Yaşın ilerlemesiyle bazal metabolizma hızının düşmesi, gebelik (gebelik sayısı ile doğru orantılı), emzirme ve menapoz dönemi, hipotiroidi (tiroid bezi yetmezliği), kan şekerinin yüksek kalorili beslenmeyi takiben düşmesi (reaktif hipoglisemi), böbreküstü bezinin aşırı kortizol üretimi, polikistik over hastalığı gibi hormon bozuklukları, sigara bırakımı ile iştahın artışı, az su içilmesi, aşırı alkol tüketimi, depresyon ve bazı psikolojik sorunlar, bazı ilaçlar (sara ilaçları, antihistaminikler, steroidler, ihtiyaçtan fazla insülin kullanımı gibi), emeklilik ve gece vardiyasında çalışmak, şeker hastalığı veya obez olan bir anneden doğmak, 4000 gramın üzerinde doğum ağırlığına sahip olmak, teknolojinin gelişmesi ile hareket kısıtlığının iyice artması, fazlaca fast-food gıda tüketimi, zayıflamaya aşırı düşkünlük en sık suçlanan sebepler arasındadır.

10 yaş altındaki (özellikle 3 yaş döneminde) fazla kilolu olan çocukların yarısında erişkin dönemde obez olma riski vardır. Ergenlik döneminde fazla kilolu olanların ise %70’inde ileri yaşta obezite gelişmektedir. Bu nedenle obezite ile mücadele çocukluk döneminde başlamalıdır.

Çok hızlı yemek yemek, büyük lokmalar halinde yemek, az çiğnemek, çatalı kaşığı elinden hiç bırakmamak, öğün atlamak, her fırsatta atıştırmak, televizyon izlerken, kitap-dergi-gazete okurken yemek, üzüntü ve stresli durumda abartılı yemek, çok fazla kalorili öğün tüketimi, ziyaret ve davetlere sık katılarak her şeyi tadımlamak, uyuyana dek elinden yiyeceği eksik etmemek, suyu az tüketmek, akşam eve gelir gelmez abur-cubur yemek hatalı yemek yeme davranışlarından sayılmaktatır.

Yemek yemeye başlama ve doygunluk hissi ile yemeğin kesilmesi, aslında üzerinde uzun yıllardır araştırma yapılan ve önemli bir kısmı tam anlamıyla bilinmeyen çok karmaşık bir olaylar silsilesidir. Yemeğe başlama eyleminde hormonlarla ilgisi olmadığı düşünülen öğrenilmiş davranışlar, vücuttan gelen uyarılar, psikolojik etkiler, gıdanın görünümü, kokusu, lezzeti, sosyal ortam ve çevre değişiklikleri etkindir. Açlık hissi duyulmadan da yemek yenilmektedir. Yemeğin sonlandırılması ise hormonlarla sağlanır. Yemek yedikten sonra midenin şişerek gerilmesi ve bağırsaklardan salgılanan hormonlar doygunluk hissi yaratarak yemeği sonlandırırlar. Alınan gıdanın içeriği de tokluk hissinde etkili olur. Gıda alımına başlama, devamı ve sonlandırılması beynimize gelen uyarılarla olur; mide ve bağırsaklardan salgılanan bazı hormonların beyine etki etmesi, açlık-tokluk merkezinden (beyindeki hipotalamus) salgılanan bazı hormonlar, gıda alımı ile insülin hormonunun kanda artışı ile ve yağ hücresinden salgılanan leptin hormonunun beyine etkisi, kan şekerinin azalması-artması ile iştah merkezine etkisi, özellikle mide ve bağırsakta bulunan sinirler aracılığıyla beyine ulaştırılan uyarılar tokluk hissi oluşturur.

Obezite güzel/yakışıklı görünmeye engel olur. Şeker hastalığına eğilim artar. Kalp ve/veya damar hastalığı oluşum ihtimalini arttırır. Hipertansiyon riski fazlalaşır veya olan hastalığı kötüleştirir. Safra kesesi ve yollarında problemler (taş, iltihabi), karaciğer yağlanması, mide ve yemek borusu sıkıntıları (reflü özefajit vs)oluşabilir. Uykuda nefes durması (uyku apne sendromu)’na bağlı sürekli uykusuzluk, Bronşial astım ve solunum yolu enfeksiyonları görülebilir.

Bazı kanserler obez kişilerde daha sıktır.(Kadınlarda meme, rahim ve safra kesesi, erkeklerde ise kalınbağırsak, rektum ve prostat) Obez kadınlarda adet düzensizliği ve yumurtlama bozukluğu (polikistik over vs), kadınlarda testosteron hormonunda artış ve bu nedenle tüylenme gözlenmektedir. Erkeklerde cinsel istek ve testosteron düzeylerinde azalma oluşur.

Psikolojik bozukluklar (özgüven azalması, aşağılık duygusu, sosyal yaşamdan uzaklaşma, sıkıntı, anksiyete ve depresyon gibi), çeşitli cilt problemleri (sellülit, kıl follikül iltihapları, çatlaklar), kas-iskelet problemleri (eklemlerde kireçlenme, topuk dikeni, bel ağrısı, gut artriti), inmeye bağlı geçici veya kalıcı kısmi veya yaygın felçler, iri bebek doğurma ve zorlu doğum riski daha fazladır. Varis, idrar tutamama ve daha pek çok sıkıntılara yol açma potansiyeli mevcut olup etkilenmeyen hiç bir organ yoktur.

Sık ağırlık değişiminin (artışı-azalışı) sakıncası var mı?

Beslenme disiplini ve/veya egzersizle kilo verdikten sonra, bu yaşam felsefesini zamanla terk etmekle daha fazla ağırlık artışı olabilir. Bu dengenin sık olarak bozulması ile aşırı kilo alıp vermeler bazı hormon, mineral ve hatta kalp ritmini etkileyerek zararlı olabileceği mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle sık, aşırı ve uzman doktor kontrolü dışında kilo alıp vermelerden kaçınılmalıdır. İdeali makul sınırda ağırlık kaybı edildikten sonra zorda olsa o ağırlığı sürdürebilmektir. Bunun için de sağlıklı beslenme disiplini ve spor yapmayı yaşantımızın bir parçası/alışkanlığı haline getirmek gerekir.

Hareket İçin Zaman Ayırın

Sadece diyetle spor yapmadan veya diyet yapmadan sadece egzersizle kilo verilemez. Verilse bile sağlıklı olmanın kriterleri yerine gelmez. Egzersiz, kalori azaltılmasına yardımcı olduğu gibi şeker hastalığı ve koroner kalp hastalığı riskini de azaltır. Egzersiz ile yağ dokuları kaybolup yerine kas dokuları geçer. Egzersiz yapmanın amacı da budur. Kilo vermek ve sağlıklı olmak için mutlaka düzenli egzersiz yapılmalıdır.

En iyi egzersiz kişinin kendi başına düzenli ve rahat bir şekilde yapabildiği egzersizdir. Haftanın en az beş günü 30 dakika veya en az 3 gün 1 saat civarında, orta yoğunlukta bir egzersiz yapılması çok yararlıdır. Başlangıçta 5–10 dakikalık egzersizin her gün yapılması gerekir. Haftada bir 5–10 dakikalık tempo artımı uygundur. Yürüyüş, aerobik, dinamik egzersiz, yüzme ve bisiklete binme zayıflamak için uygun egzersizlerdir. 40’lı yaşlardan sonra yapılacak en iyi ve en güvenli egzersiz yürüyüştür. Vitrin seyretme yürüyüşünün ciddi bir faydası olmaz. En iyisi tempolu yürümedir. Egzersizin faydalı olması için, egzersiz sırasında nabzın (kalp atım sayısı) belirli bir rakama ulaşması gerekir. Fazla kilolu bir kişide kalp hızının ulaşması gereken sayı [200-(0.5 x yaş)] formülüyle yaklaşık olarak hesaplanabilir. Egzersizde bu rakamın %80’ine bile ulaşılması yeterlidir.

Egzersiz yapmanın ağırlık kaybından öte kemik erimesi, depresyon, şeker ve kalp hastalığını önlediği, tansiyonu düzenlediği, kötü kan yağlarını azaltırken iyi yağları da arttırdığı unutulmamalıdır. Uzun yaşamanın sırrı az yemek ile bedava ve etkili olan spor yapmaktan geçmektedir.

Fizik aktiviteyi artırma ile ilgili basit öneriler:

Asansör yerine merdiven kullanma alışkanlığı edinmelisiniz, gidilecek yere (otobüs/minibüse) bir durak sonra binmeli ve ineceğiniz yerden bir durak sonra/önce inmelisiniz, işyeri ve alışveriş merkezinde aracı uzak yere park etmelisiniz, farklı aktiviteler edinmelisiniz (bahçe işleri, tamir, ev-araç temizleme vs), soğuk havalarda evde kondisyon cihazları ile spor yapmalısınız, işyerine mümkünse yürüyerek veya bisikletle gitmelisiniz, televizyonu kumandasız izlemelisiniz, ev-işyeri telefonlarını telsiz yerine sabit kablolu tercih etmelisiniz.

İlaç Tedavisi

Obeziteye sebep olan metabolik bir bozukluk olup olmadığının tespiti ile birlikte beslenme disiplini ve egzersizi takiben gerek görülürse ilaç tedavisi eklenebilir. Ancak obez kişilerin “hem ilacımı alırım hem de eskisi gibi beslenirim” beklentisi ve ümidinde oldukları maalesef sık karşılaşılan bir durumdur. Zayıflama amaçlı kullanılan ilaçlar mutlaka Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları uzmanı kontrolünde kullanılmalıdır. İlaç seçiminde iştah durumu ve diğer etkenler göz önüne alınmakta ve doktorunuz tarafından size uygun olan ilaç seçilmektedir. Bu tür bir değerlendirme yapılmadan piyasada satılan ve Sağlık Bakanlığı onayı olmayan ilaçların ve/veya besin desteklerinin kullanılması faydasız olabileceği gibi zararlı olabileceği unutulmamalıdır. Maalesef bu tür destekler uzmanı ve yetkisi olmayan kişilerce gelişigüzel kullanılmakta ve hatta reçete edildiği görülmektedir. Oysa varsa önce altta yatan bir bozukluğun saptanması ve tedavisi gerekir.

İlaç tedavisiyle 3-6 ayda %10 ve daha fazla kilo kaybı sağlanmışsa, tekrar kilo almayı önlemek için ilaca devam etmek uygundur. Ne kadar uzun süre ilaç kullanılacağına, kişinin risk durumuna göre Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları uzmanı karar vermelidir. Zayıflama ilaçlarının başarılı olması için mutlaka sağlıklı beslenme disiplini ve egzersizin birlikte yapılması gerekir. Aksi taktirde yalnızca bu ilaçlarla zayıflamak mümkün değildir. İlaç tedavisi sırasında ilaçların yan etkileri yönünden ilacı alan kişinin yakından takip edilmesi gerekir. İçeriği bilinmeyen ve klinik olarak ispat edilmemiş bitki/sebze ilaçlarına, yosun haplarına veya bantlara rağbet edilmemelidir.

Bilinçli ve planlı kilo verirken aylık; ağırlık, vücut kitle indeksi, bel çevresi ölçülmeli ve ne kadar zayıflandığı takip edilmelidir. İlaç alanların daha sıkı takip edilmesi gerekebilir. Diyet yapan kişinin, altı ay içinde ağırlığının %5-10’nunu veya haftada 0.5–1.0 kg kaybetmesi, zayıflama programının iyi gittiğinin bir işaretidir ve mevcut ağırlığı muhafaza etme çabasına girilir. Risk faktörleri devam ediyorsa yoğun programa devam edilmelidir.

Bir psikolog veya psikiyatri uzmanından yardım almak ve gevşeme tekniklerini öğrenmek ilave katkılarda bulunabilir.

Cerrahi Tedavi

Cerrahi tercihinin, estetik amaçlı bir yaklaşım olmadığı bilinmelidir. Morbid obez (VKİ 40 kg/m2’nin üzerinde) olanlar veya VKİ 35 kg/m2’nin üzerinde olup komorbid risk faktörleri olan hastalarda dikkatli bir şekilde uygulanmalıdır. Ayrıca bu tedavi diğer yöntemler başarısızlığa uğradığında ve hasta yine yüksek oranda morbidite ve mortalite riskine sahipse uygulanmalıdır.

Kaynak; saglikliyasam.gov.tr

Aşırı Şişmanlık (Obezite),Şişman Olmak, Yemek Yemeden Duramıyorum, Su İçsem Kilo Alıyorum Diyenler,


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder